7 Temmuz 2016 Perşembe

Gezi Parkı'nda fotoğrafçı olmak - 4

Gezi Parkı'nda fotoğrafçı olmak - 4

"Ne yaparsanız yapın. Orası için karar verdik. Yapacağız."

Başbakan Erdoğan, "Ne yaparsanız yapın. Orası içim karar verdik. Yapacağız" derken biz dönelim Gezi Parkı'na... Bakalım parkta durum nasıl?

Parkta durum sakindi. Detay fotoğraflar çekiyor, eylemcilerle konuşup arada Taksim’den başlayıp Harbiye’yi kapsayan turlar atıp neler olduğunu gözlemliyordum. Tahminimiz Okmeydanı’nda olay ve müdahale olacağı yönündeydi. Öyle de oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Okçular Spor Tesisi'nin açılışına gelmesini protesto eden bir grup polisle çatıştı. Polise molotofkokteyli ve taş atan gruba, biber gazı ile müdahale edildi. Çevik kuvvet polisleri bir ara biber gazı kullanmayarak göstericilere sadece boyalı mermi atan tüfek kullandı. Ancak boyalı mermili müdahale etkisiz kalınca polis ekipleri çareyi tekrar biber gazı atmakta buldu. Grup ile polis arasındaki çatışmalar yaklaşık 2 saat sürdü. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Okçular Spor Tesisi'nden ayrılmasından sonra grup ara sokaklara kaçarak dağıldı. Polis de bölgeden ayrıldı.

Terden yapış yapış olmuş vücudumu duşa atmalıydım. Eve döndüm, gece saat 23:00'de araba gelip aldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'da tam o saatlerde Gezi Parkı'na gelmişti. Beraberinde milletvekilleri Gürsel Tekin, Muharrem İnce ve Umut Oran vardı. Sanatcı Mehmet Ali Alabora ile ayaküstü sohbet eden Kılıçdaroğlu, milletvekillerinden oluşan bir grubun Gezi Parkı'nda bekleyeceği sözünü verdi. Gençlerin içinde tepki gösterenler, eleştirenler de vardı, alkışlarla destekleyenlerde. Eylemcilerin arasında dizilerden tanıdığımız ünlü simalarda vardı artık.

Televizyona gelince önce ana haber bülteninden kalan haberleri kontrol ettik ardından yeni düşen haberleri. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in uzun süredir hastanede tedavi gören eşi Nazmiye Demirel 27 Mayıs 2013 günü yaşamını yitirmişti. Cenazesi defnedilecekti. Cenaze haberi, kimler katılacak detaylarını hazırladık. Adıyaman'da trafik kazasında 10 kişi ölmüştü. Şırnak'ta araç dereye uçmuş 4 kişi yaşamını yitirmişti.

3. Köprü açılışı, CHP ve Alevilerin köprüye verilen isime tepkileri, Başbakan Erdoğan'ın Gezi Parkı için sarf ettiği sözler, CHP genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun parkı ziyareti, Gezi Parkı'ndaki son durum ve Okmeydanı'nda çıkan olaylar üzerine kurduk Gerçek Gündem haber akışının iskeletini. Bir yandan da Gezi Parkı’nı ve Taksim’i kontrol ediyorduk. Gece gergin, kontrollü, nöbetleşe bekleyişlerle geçti. Aslında uyuyan da yoktu parkta. Artık sabah da olmuştu neredeyse. Yani yayın saatii geldi çattı.



Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, Gezi Parkı 31 Mayıs 2013

30 Mayıs 2013 Perşembe

Sanki filmi başa sarıp tekrar tekrar izletiyordu birileri. Yine yayın saati yaklaşmış, yine tüm hazırlıklar bitmişti ki, müdahale haberi geldi. Yine şafak vaktiydi ve saatler yine 05:00’i gösteriyordu. Eylemciler uykularında yakalanmıştı, gaza, copa, tekmeye, kimyasal maddeye, plastik mermiye. Ama bu seferki baskın öncekiilere göre çok daha sertti. Ve Gezi’nin tarihindeki "2. Şafak Baskını" yapılıyordu o anlarda. Haklı çıkmıştı dün sabah konuştuğum gençler.

"Bugün köprünün temelini atacaklar. Müdahale haberinin medyada 1. sıraya yükselmesini istemezler. Müdahale olursa da gece ya da sabaha karşı olur..."

Aynen de öyle oldu. Baskın o kadar sertti ki yayına vereceğimiz görüntülerden, “şiddet içeriyor” cezası gelmesin diye bir kısmını kırpmak zorunda kalmıştım. Gaz bombası yağıyordu dört bir yandan. Hava henüz çivit mavisine dönerken Gezi Parkı da griye ve kızıla bürünmüştü. Patlama sesleri, çığlıklar, sloganlar, protestolar birbirine karışıyordu. Yerlerde sürüklenenler, dövülenler, tekmelenenler. Ve sivil kıyafetli adamlar girmişti parka yine. Çadırları ateşe veriyorlardı. Yerlere çökmüşler, çakmaklarla tek tek yakıyorlardı çadırları.

Eylemcilerin üzerlerine gelen polisten, gaz bombalarından ve plastik mermilerden kaçmak için tırmanmaya çalıştıkları bir duvar yıkıldı. Bu sırada çok sayıda kişi yaralandı. Yerlerde kanlar içinde yatanlar vardı. Polis buraya bile müdahale ediyor, tuttuğunu sürükleyerek götürüyordu. Polisin bu şiddetinden kaçabilenler çeşitli yönlere doğru uzaklaşmış ancak hemen toparlanıp geri dönmüşlerdi. Kaçanlarla peşlerindeki polis arasında Taksim, Dolmabahçe ve Harbiye'de çatışma çıktı. O ana kadar sadece sloganla tepki veren eylemciler yerlerdeki taşları söküyor ve eline ne geçerse, gaz bombaları ve TOMA’larla üstüne gelen polise atıyordu. Çatışmalar sürerken İTÜ Taşkışla binası, Pangaltı ve İstiklal caddesinin ara sokaklarında yeni eylemciler belirdi. Duyan geliyordu. Çoğu üniversite öğrencisiydi. Çatışma yayılıyor, olaylar büyüyordu.

Milletvekilleri de vardı o dakikalarda parkta. Aralarında fenalık geçirenler, gazdan etkilendiği için sürekli öksürenler... CHP'li Melda Onur bir polis müdürüne 'insanları içeriye sokmuyorsunuz, elinizde bir belge var mı' diye sorunca Polis müdürü, 'vali beyin emri var' diye cevap verdi. Aralarında CHP'li vekillerin de olduğu bir grup basın açıklaması yapmaya kalktı. Basın açıklamasından sonra bir anda ortalık yeniden karıştı ve polis biber gazıyla bir kez daha müdahale etti.

Gerçek Gündem'de ne gelişme varsa aktardık. Yayının normal akışını ardı ardına kesip yeni gelen görüntüleri girdik. Artık eylem ve müdahaleler Gezi Parkı sınırlarını aşmıştı. Dört bir yandan eylem ve müdahale haberleri geliyordu. Bizim ekipte Taksim'deydi. 3G canlı bağlantı yapacaktık. Ortalık sakinleşmişti biraz. Eylemciler tekrar parka döndü. Taksim'de eylemcilerle polisler neredeyse bir aradaydı. Yayına başlamadan ön izleme dediğimiz ekrandan ekibi dinliyor ve meydanın genel havasına bakıyordum. Bir eylemci yaklaşıp, uzaklaşmalarını istedi.

"Satılmış medya. Gidin buradan.."



Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, Gezi Parkı 31 Mayıs 2013

"Satılmış medya" tepkisi...

Hemen kulaklıktan yer değiştirmelerini söyledim ekipteki arkadaşlarıma. Tüm gelişmeleri tamamen tarafsız olarak ve ne olduysa onu hiç yorum katmadan verdiğimiz halde tepki medyayaydı. Mikrofondaki logoda ne yazdığının da önemi yoktu...

"Satılmış medya. Gidin buradan.."

Şafak baskınının dumanı tütüyordu daha alanda ve caddelerde. İnsanlar tepkili, öfkeli ve sinirliydi. Ve bizim ekip Metro girişinin hemen önünden arkalarına AKM'nin hayaletini alıp durumu anlattılar canlı yayında. Yayını bitirdik, kameramı, sırt çantamı, gaz maskemi aldım dışarı fırladım.

Ama sizleri de Taksim'e götürmeden önce başka neler yaşandı onlara bakalım. Önemli. Çok önemli günlerdi bunlar ve mutlaka yazıp tarihe not düşmek gerekiyordu. Isparta'da, Nazmiye Demirel'in son yolculuğuna uğurlanışında yaşanan önemli bir olay vatandaşın sabrının nasıl tükendiğine örnekti. Hadi, Isparta'ya gidelim. Ve Isparta'da yaşanan olayın nedenini bir yere not edelim. Çünkü o neden birkaç gün sonra yüz binlerin sokağa çıkmasından en önemli etkenlerden olacaktı. Neydi o etken?

9. Cumhurbaşkanı Demirel'in, 27 Mayıs'ta hayatını kaybeden eşi Nazmiye Demirel son yolculuğuna uğurlanacaktı. Süleyman Demirel, 65 yıllık hayat arkadaşına veda ederken sağlık durumunun kötü olması nedeniyle oturması için getirilen koltuğu kaldırttı. 'Oturmam' diyen Demirel, güçlükle de olsa ayakta durdu ve hayat arkadaşını son yolculuğuna ayakta uğurladı. Tören başlamadan hemen önce cami avlusunda yan yana bir çok çelengin olduğu görüldü. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da çelenk göndermişti. Başbakan Erdoğan'ın gönderdiği çelenk bir vatandaş tarafından kırıldı. Adı Bülent Korucu ydu. Korucu çiftçilikle uğraşıyordu. Anında gözaltına alındı. Atabey İlçe Jandarma Komutanlığı'na götürülen ve hakkında 'mala zarar vermek' suçundan işlem yapılan çiftçi daha sonra serbest bırakıldı. Serbest kalan köylüye neden çelengi kırdığı sorulduğunda bakın ne yanıt verdi;

“Başbakan’ın çelengini görünce iki ayyaş sözü aklıma geldi. Sinirlendim. Kırdım. İki ayyaş ne demek. Bu milletin değerleriyle uğraşmasın. Bu milleint yarısı ona oy verdiyse yarısı da vermedi...”

Bir gazetecinin camide Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ait çelengin bir vatandaş tarafından kırıldığını söylemesi üzerine Demirel şunları söyledi;

"Çok ayıp olmuş bu kadar güzel beraberliğin içerisinde buna bir mürekkep damlatmanın manası yok. Böyle bir hadiseyi kınarım. Herkes kendi hislerine hakim olsun, ayıp olmuş, ayıp."

Şimdi dönelim tekrar Gezi Parkı'na. Nerdeyse gece gündüz Gezi Parkı'nda bulunan Sırrı Süreyya Önder'in ve CHP'li vekillerin destekleriyle eylemciler yeniden parka toplandılar. Ve parktaki atmosfer de son şafak baskınından sonra değişmeye başlamıştı. Daha örgütlü yapılar, eylem tecrübesi olan gruplar da parkta kendi çadırlarını, masalarını kurup afişlerini asmaya başlamışlardı. Bu yapılarla hiç ilgisi olmayan gençler, belki de okul bahçesindeki yürüyüş dışında eylemin "e" siyle ilk kez tanışacak öğrenciler, evinde yaptığı yemeği tenceresiyle kapıp gelen orta yaşlı kadınlar da akın akın alana geliyordu. Gelenlerin bir kısmı da kafasını, "2 Ayyaş" lafına takmıştı. Bir tanesi karton kutu ambalajına, "Ayyaşlar da burada" yazmış ve bir ağacın altına oturmuştu. Yaşı neredeyde 70'e yaklaşan bu amcaya yaklaşıp, "neden buradasınız" diye sorduğumda şu yanıtı verdi;

"Dur demezsek torunların yatak odasına girecek bunlar..."

Gezi Parkı'nın da, eylemcilerin de çehresi yavaş yavaş değişiyordu.

İş çıkış saatinden sonra park neredeyse tamamen doldu. Doktorlar, eczacılar, pratisyenler de önlüklerini giyip parka koşmuşlardı. Revir büyütüldü. Çok sayıda da avukat geldi alana. İnsanlara haklarını, gözaltına alınmaları durumunda ne yapacaklarını anlatıyorlardı. Kulak kesildim. En önemli uyarılardan birisi şuydu;

"Gözaltında elinize çanta, eşya, belge, kağıt, doküman, kitap verirlerse almayın. Gözaltına götürülürken yüksek sesle, bağırarak isminizi söyleyin."



Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, Gezi Parkı 31 Mayıs 2013

Ünlü yüzler Gezi'de...

Oyuncu Halit Ergenç ve oyuncu eşi Bergüzar Korel'de setten çıkıp gelmişlerdi Gezi Parkı'na. ,

Operasyon ve müdahalelerin sertliği, insanların yaralanması, dövülmesi, çadırların yakılması, gaz bombası ve şiddet görüntüleri sosyal medyada yayınlanıyordu sürekli. Televizyon ve gazetelere güvenmeyenler sosyal medyadan akan haberlere itibar ediyordu. Bir yandan da twit akını ve ünlü isimlerin kendi web sitelerinden yaptıkları açıklamalar vardı.

Cem Yılmaz;

“Biz ağaçtan yanayız odundan değil.”

Tarkan;

"Yaşasın Gezi Parkı..."

Sezen Aksu;

"Uygar dünyada, kent üzerinde yapılacak köklü değişiklikler söz konusu olduğunda, yönetimin, karar sürecine kentin tüm paydaşlarını dahil etmesi ve uzlaşı araması toplumsal barışın kalıcılığı açısından vazgeçilmez bir yöntem halini almıştır. Yönetimin uzlaşı aramak ve dinleme olgunluğunu gösterip birlikte çözüm bulmak yerine, sahip olduğu güç ile vatandaşına şiddet uygulamasını, demokrasiyi ve yıllardır ihtiyacını duyduğumuz toplumsal barışı temelinden zedeleyen ve bizi uygar olmaktan gittikçe uzaklaştıran bir yol olduğuna dikkat çekerek, tüm erk sahiplerini aklıselime ve vicdanlı olmaya davet ediyorum."

Cemil İpekçi;

“Sayın Başbakan size güvenmiştim, Kasımpaşalı olduğunuz ve de dertli, acılı insanların arasından çıktınız diye. Sükutu hayale uğrattınız bu sefer. Sayın Başbakan size ve partinize inandığım için yemediğim hakaret kalmamıştı. Hepsini sineye çekmiştim. Ama haklılarmış meğer. Yazık içimi acıttınız. Anladım ki bu milletin yüzü hiç gülmeyecek. Diğer partiler bu akşamdan nemalansalar da onlarında bugüne kadar yaptıklarının sonucu taksimde olan.”

Kenan Doğulu da , Star TV'deki Miss Turkey yarışmasında "Gezi Parkı" yazılı siyah tişörtle sahneye çıktı.



Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, Gezi Parkı 31 Mayıs 2013

Yalçın Abiiiiii!..

Gezi Parkı turlarım sırasında çok iilginç anlar da yaşadım. Realty programları hazırlayıp sundupum dönemde oluşan Yalçın Abi hemen her yerde karşıma çıktı. Hem de nerelerde ve nasıl!:.

İstanbul dışından gelen grubun içindeki genç bir polis tam da müdahale sürerken yanıma gelip, "Vayy Yalçın baba da burada. Çökmüşsün be abi. Bu ne ya? İki büklüm olmuşsun. Ekranda daha genç duruyorsun" diyerek sarılıverdi. Bir arkadaşı da cep telefonuyla fotoğrafımızı çekti. Başlarındaki kan ter içindeki amir görmüştü bu manzarayı. Göz ucuyla onu kesiyordum. Genç polis memuru koşarak yanımdan uzaklaştıktan sonra o amir efendi, bana doğru bağırarak talimat verdi.

"Siktir git lan evine. Artist. Am... ko... çocuğu. Çıkartın şu şerefsizi buradan. Uzaklaştırın."

Telsizini sallıyor avaz avaz bağırıyordu. Hiç bir şey yapmamıştım. Psikolojisi bozulmuştu anlaşılan. Ama durmadı, ağır küfürler etti ardı ardına. Apar topar uzaklaştırıldım oradan. Derdi neydi anlamadım. Ama içimde kalmıştı. Ben de bağırdım uzaklaşırken;

"O küfürleri aynen sana iade ediyorum."

Bu kez "sen görürsün" gibilerinden parmağını sallıyordu bana doğru. Verebileceğim en nazik yanıtı vermiştim kendisine. Şartlar aynı ve eşit değildi. Benim elimde kamera, belimde objektif kılıfları. Sırtımda çanta. Onun elinde telsiz. Belinde silah, sırtında da koruyucu zırh vardı. Sonraki günlerde başıma daha neler geleceğini bilmeden uzaklaştım oradan. Ama en unutamayacağım anlardan biri neydi biliyor musunuz?

Gecenin bir yarısı gazdan, koşmaktan, yediğim tazyikli ve ilaçlı sudan sırılsıklam olmuşken bir kaldırıma oturup soluklanmaya başlamıştım. Sıraselviler caddesine çıkan yokuştan 20 - 25 kişilik yüzleri bandanalı elleri eldivenli (sıcak gaz bombası kapsüllerini geriye atmak için kullanıyorlar) bir grup polise doğru koşmaya başladı. Bir yandan da bağırıyorlardı;

"Hülooooğğğğ... Tülayyyy. Geri dönnnn. Tülayyyy... Hüloğğğğ..."

Tülay bizim Tülay'dı. Programda kocasının, geri döndürebilmek için bağıra bağıra, ağlayarak "ne olur dön" dediği eşinin adıydı, Tülay... Koptum. Gülmekten kendimi alamıyordum. Yokuşun üzerindeki Bambi kafenin elemanları kolumdan tutup içeri çektiler beni. İyi ki de çekmişler. Ben kriz vaziyette gülerken ardı ardına gaz bombası kapsülleri düşmüştü tam da durduğum yere. Peşinden de sokağın üst başında TOMA gözükmüş ve basabildiği kadar su basmıştı.



Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, Gezi Parkı 31 Mayıs 2013

Yazar: Yalçın Çakır

-----------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder